Duaların Gücü ve Etkileri

/ 2 Haziran 2021 / 727 / yorumsuz
Duaların Gücü ve Etkileri

Duaların gücü ve etkileri içerisinde öncelikle üzerinde duracağımız konu “Dua nedir? Ne işe yarar? Neden dua ederiz?” gibi sorular olacaktır. Bu soruların cevabını aldığımızda duaların gücünün neleri ifade ettiğinin farkına varacağız. Dua etmek için belki kendimize sormadan duayı yaşarız. Ama sorulduğunda bu sorular bizi önce kendi iç dünyamıza sonra bütün insanların ortak özelliği olduğunu fark ettiğimiz yaratılış özelliklerine götürür. Peki bu nasıl olur? Hamdolsun biz, kendimizi Müslüman olarak bilir ve tanımlarız.

İster Müslümanlar olsun ister Allah’a inanan dinlerin mensupları ister putperestler ya da kendini bunların dışında sayanlar olsun… İnsanı gözlemlediğimizde onun bir yönelmeye, ihtiyaç ve arzularının karşılanması için “Bir bebeğin annesine sığınışı gibi” yakarışa geçtiğini fark ederiz. İnsanların kimisi evrene mesaj gönderdim der, kimisi putlara yakarır, İnananlarsa Allah’a avuç açar ve yalvarır. Ortak bir özelliktir insanın dua etmesi. Kimisi farkındadır dua ettiğinin, kimisi değildir. Ama bir şekilde bütün insanlar dua eder.

Dua Nedir? Dua Kime Edilir?

Peki dua nedir? Dua kime edilir? Dua yaratılmış olan insanın kendisini yaratandan, ihtiyaç ve arzularını karşılamasını istemesidir. Bu da bizi; İnsan nedir? insanın yaratılış özellikleri nedir? Allah nedir? sorularına götürür. Bu soruların cevabı hamdolsun inananlara Kur’an da en güzel şekilde verilmiştir. Duaların gücü ve etkileri burada kendini göstermektedir.

Kuran bize Allah’ı isim sıfatlarıyla birlikte tanıtır. İhlas suresinde “Allah Ahad’dır, tektir” der. Bir başka ayette “Kayyumdur O, kudretin kaynağıdır” diyerek devam eder. Ve daha birçok ayette bize Allah’ın alemlerin Rabbi olduğu, tek olduğu ve yaratılmışların tamamının onun eseri olduğunu anlatılır. Yine Kur’an, Bakara suresinin 255’nci ayetinde “Ne gaflet yaklaşır O’na ne kendinden geçme ne de uyku” diyerek Allah’ın ihtiyaçlardan ve eksikliklerden arı olduğunu bize öğretir.

İnsan ise ihtiyaçların ve diğer bütün eksikliklerin toplamını kendinde barındırır. Yani insan diğer yaratılmış olan bütün varlıklar gibi parça varlıktır. Ve kendisini yaratana ihtiyaç duyar. Ona ulaşmaya, sığınmaya, kendini güvende hissetmeye, ihtiyaç ve arzularının giderilmesine, kendisine yaşamda yol gösterilmesine ihtiyaç duyar. Bu içsellik insanı yakarışa yöneltir. İşte bu yönelişin adı duadır.

Nefis ve Benlik Nedir?

Duaların gücü ve etkileri konusu içerisinde nefis ve benlik nedir? Sorusunu da cevaplamamız gerekir. Kur’an bize insanı, insanın yaratılış özelliklerini tanıtırken, Şems suresinde “Andolsun Nefse ve onu en düzgün biçimde şekillendirene.” diyerek, Nefse ve Allah’a yemin eder. Bu ayette yaratanın gücünü ve yaratılmış olan insanı görürüz. İnsanın nefis denilen bir özellikle ve nefsin özenle yaratıldığını anlarız. Devamında “Ardından da ona bozukluğunu ve takvasını ilham edene andolsun ki” der ve bize nefsin takvayı ve bozukluğu içinde taşıdığını anlatır.

Burada yaratılışın en büyük özelliklerinden olan karşıtlık ilkesini görürüz. Takva ve bozukluk, iyi ve kötü kavramlarının karşılığıdır. Yani insan içerisinde iyiliği ve kötülüğü barındırır. İnsan, varlık yapısını yani benliğini davranışlarıyla oluşturur. Nefsin içinde iyiliği ve kötülüğü barındırması insanı iyi ya da kötü yapmaz. Eylemlerinin sonucu insan kendi benliğine iyi ya da kötü şekil verir, benliğini oluşturur.

Ayetin devamında “Benliği temizleyip arındıran gerçekten kurtulmuştur. Onu kirletip örtense kayba uğramıştır.” der. İnsanın kendi özünde iyiliği taşıyor olmasının yeterli olmadığını bunu eylemlerine taşıması gerektiğini anlatır. Kötü eylemler kötü sonuçlar doğurur. Bir düşünür “Korkunç olan insanın kendisi değil yaptıklarıdır.” der. Kur’an insanın kötülüklerden sakınmasını ister.

İnsanın Yaradılışındaki Duanın Gücü

İnsan yaratılışı gereği içinde barındırdığı karşıtlığı, iyi ve kötüyü nasıl kontrol edecektir. Sevgili Peygamberimiz (SAV) büyük savaşın insanın kendi nefsiyle yaptığı savaş olduğunu söyler. Bir hikayede, bilge bir Kızılderili çadırının önünde sürekli kavga eden biri siyah, diğeri beyaz iki kurt köpeğini insanın içindeki iyilik ve kötülüğe benzetir. Hangisi kazanıyor sorusuna “ben hangisini daha çok beslersem o kazanır.” diye cevap verir. Şems suresi bize, insanın kurtuluşa ermesi için kurtuluşunun yolu olan iyi ve güzel davranışları yapıyor olması gerektiğini anlatır.

Burada şu soru sorulur? Birkaç cümleden oluşan bir dua için neden bu kadar şey anlatılır ki? Bu soruda, cevabı da önemlidir. Dua avuç açıp yakarışlarımızı ifade eder. İnsan duanın gücü ve etkilerine inanır ve duasının sadece bir sözden ibaret kalmasını istemez. Duasının karşılığını görmek ister. Kısa veya uzun, her insan için yaşam süresi bir bütündür. Yaşamın küçük bir anında edilen duanın amacı insanın kendisi için iyi ve güzel olan şeyleri istemesidir.

Kur’an bize Fussılet suresi, 49ncu ayette “İnsan, hayır istemekten/hayır için dua etmekten bıkıp usanmaz.”; 51nci ayette “Kendisine şer dokununca, hemen duaya koyulur” der ve bize insanın duayla iç içe geçmiş bir halde yaşadığını gösterir. Bu durum bize anlattıklarımızın ne kadar gerekli olduğunu gösterir.

Dua, Yaratanı-yaratılanı ve onların eylemlerini içinde barındırır. İnsan, Yaratana arzularını ve isteklerini gerçekleştirmesi için dua eder. Allah da kulunun kendisine dua etmesini ister. İnsanın yaratılış sebebini dua ile ilişkilendirir. Kur’an, Furkan suresi 77nci ayette “De ki: Duanız/davetiniz yoksa, Rabbim sizi ne yapsın!” der. Ve böylece biz, insanın dua ederek yaratıcısıyla olan bağını oluşturduğunu görürüz. Bu da bize duanın önemini ve gücünü gösterir.

Dua Kime Edilir? Dua ile İlgili Sureler

Duaların gücü ve etkileri araştırıldığında Kur’an da “Dua kime edilir?” sorusunun karşılığını da buluruz. Ra’d suresi 14ncü ayettinde, “Gerçek dua yalnız Allah’a/hak davet yalnız Allah için yapılır.” der.

Allah’ın isim sıfatlarından olan Vahid sıfatını Kur’an bize şöyle açıklar; “Sıfatlarında, özelliklerinde tek ve biricik olan. Kullarının, ibadet ve yönelişlerinde kendisine herhangi bir varlığı eş ve aracı tutmamalarını isteyen.” Allah kullarının kendisinin dışında bir şeye yakarmalarını, dua etmelerini de istemez.

Ra’d suresi 14ncü ayetin devamında “Allah dışında yalvarıp davet ettikleri ise onlara hiçbir şekilde cevap veremezler. Küfre sapanların dua ve davetleri, şaşkınlığa dalmaktan başka bir işe yaramaz” der. Bu da bize Allah’a yapılan yakarışların dua olduğunu ve duaların karşılık bulduğunu, Allah dışındakilere yapılan yakarışların küfür olduğunu ve hiçbir etki ve sonuç üretmediğini bildirir.

Fatır suresi 14ncü ayette, “Onları çağırsanız, çağrınızı duymazlar. Duysalar da size cevap veremezler. Kıyamet gününde sizin onları ortak koştuğunuzu inkar ederler. Hiç kimse sana, Habir olan Allah’ın verdiği gibi haber veremez.” diyerek Allah dışında yapılacak yakarışların hesabının sorulacağını da bize öğretir.

İhlas suresinde “Allah Samed’dir/tüm ihtiyaçların, niyetlerin, övgülerin, yakarışların yöneldiği tek kuvvettir.”; diyerek Kur’an duayı yalnız Allah’a özgüler.

Duaların Bizlere Gücü ve Etkileri Nelerdir?

Dua, insanın yaşamı içinde yaptığı basit bir eylemdir. Avucumuzu açar ve dua ederiz. Sadece bu kadardır. Basittir, kolaydır. Ama sonuç üretir. Sonuçlarını kimi zaman fark eder, kimi zaman fark edemeyiz. Kimi zaman farkına varmamız için uzun zaman geçmesi gerekir.

Dua insanın yaptığı basit bir eylem olsa da duanın gücü ve etkileri, doğurduğu sonuçları muhteşemdir. Dua insanın yalnız, kendi başına, kimi zaman hissettiği gibi o zavallıcık haliyle yaratanla bağlantı kurmasını sağlar. Sesini duyurur, kendini, durumunu anlatır. İhtiyaçlarını dile getirir. Duanın en önemli etkileri yaşam gücünün artırmasında fark edilir. İnsanın zayıflığını fark etmesini ama buna rağmen ayağa kalkmasını sağlar. Başarısızlığına, azlığına, eksikliğine rağmen kaldığı yerden hayata, eylemlerine devam etmesini sağlar. Kendisi o zorluklara, yılgınlığına rağmen hareketlerine, gayretlerine devam ettikçe zorlukları başarısızlıkları aştığını fark eder. Duanın karşılık bulduğunu anlar. Rabbini içinde yanında hisseder.

Çoğu zaman insanda zorluğu aşmasının ardından gelen farkındalık anı çabuk geçer. Başarıya erişmesi ile kolayca şımarır. Ben yaptım, ben başardım demeye başlar. Ben tekliği ifade eder. Teklik duygusu insanı yaratıcıdan uzaklaştırır. Yalnızlaştırır. Kibir denilen şey budur. Kur’an “insana nimet verdiğimizde yüz çevirir, yan yatar” der. İnsan kendisini ihtiyaçların üstünde görüp şımarıklığa düşer. Kur’an bu halinden dolayı “insan tam bir hüsran içindedir” diyerek uyarıda bulunur.

Dua Sayesinde Fark Edilenler

Duaların gücü ve etkileri ile dua sayesinde yaratıcısıyla irtibat kurduğunu fark eden benlik, bunun değerini kıymetini kendisinin üstünde tutmayı çalışır. Dua onun vazgeçilmezi, eğiticisi, yaşam biçimi halini alır. İnsanın bu dönüşümünü Fatiha suresi bize en iyi biçimde anlatır. Bu surenin giriş bölümü hamd ve zikirden oluşur. Sonrasında ayet “Yalnız sana ibadet eder yalnız senden yardım dileriz.” der. Burada yalnız kelimesi ile cümle yemin halini alır.

Bu sözle “Senden başkasına ne dua ederiz ne de yardım isteriz” diyerek hem bir sonucu hem de bir sözü bildirmiş olur. Sonraki ayette “Dosdoğru giden yola ilet bizi” diyerek, insana dua etmesi öğretilir. Ayetin devamında “kendilerine nimet sunduklarının, üzerlerine gazap dökülmemişlerin, karanlığa ve şaşkınlığa saplanmamışların yoluna” ilet dedirterek, kulun istediği yolun hak yol, doğru ve güzele yönelik bir yol olması gerektiği de gösterilmiş olur.

Surelerle Gelen Duanın Gücü

Kur’an Fatiha suresinde olduğu gibi bizi dua ile eğitmeye başlar ve eğitmeye devam eder. İsra suresi 11nci ayette “İnsan, hayra davet eder gibi şerri çağırıyor/insan, hayra duasıyla şerri davet ediyor. İnsan çok acelecidir” der ve bize dualarımızın karşılıkları ve sonuçları olduğunu göstermiş olur. “Şüpheniz olmasın bu Kur’an en kalıcı ve en doğru olana kılavuzlar, müminlere şu yolda müjde verir: Barışa yönelik işler yapanlar için büyük bir ödül vardır” diyerek bizi hayra ve güzele davet eder. Bizim dualarımızın hayır güzellik üzere olmasını bize öğretir. Unutulmamalıdır ki insanın ihtiyaçlarını ve arzularını yaratıcısı olan Allah’tan istemesi bir hayır ve güzelliktir. Bu isteyişinde üslubunun da güzel olması gerekir. Duaların gücü ve etkileri burada da karşımıza çıkmaktadır.

Kur’an bize dua aracılığıyla kul ve Allah arasında bağ kurulduğunu gösterir. Duayla kul ve Allah arasında kurulan bağ sadece kulun istekte bulunmasından ibaret değildir. Kul ister. Allah hem verir hem kulunu eğitir, geliştirir, hayra ve güzele ulaştırır. Bu bağın güçlü olabilmesi için insanın dua ederken kendi dilinde yakarması gerekir. İhtiyaç sahibinin ihtiyaçlarını en iyi biçimde kendi diliyle anlatabileceği gerçektir. Yaratıcı her halükarda kulun durumunu ve ihtiyaçlarını elbette bilir.

Allah kulunu yaratmasıyla birlikte onunla arasına en sıkı ve mükemmel biçimde yaşam bağını kurmuştur. Kur’an “Allah size şah damarınızdan daha yakındır” der. Ancak kulun da Allah’la olan arasındaki bağı kurabilmesi gerekir. Bu onun yaratılış sebebidir.  Bu bağ kulun hissettiklerini, ihtiyaçlarını en iyi biçimde ifade etmesiyle oluşur. İnsan bilmediği bir dille kendisini ifade edemez.

Dua inananları Allah’a ulaştırır. İnkarcıların yakarışları ise boşa gider. Çünkü kendi elleriyle, dilleriyle Yaratıcıyla olan bağlarını koparmışlardır. Mümin suresi 50nci ayet bize “İnkarcıların yakarışları çıkmazda kalıp gitmiştir” der. Duaları onlara fayda vermez.

Duanın Gücü Kur’an-I Kerim’de Anlatılmaktadır

Duaların gücü ve etkileri araştırıldığında Kur’an bize duanın üslubunu da öğretir. Ali İmran suresi 38nci ayette Zekeriyya peygamber, Rabbine “Sen yakarışı en iyi duyansın” diye seslenir.

Furkan suresi 74ncü ayette “Onlar şöyle yakarırlar: Rabbimiz, eşlerimizden ve çocuklarımızdan bize göz aydınlığı bağışla. Bizi takvaya sarılanlara önder kıl.” diyerek bize dua etmeyi öğretir.

Dua niteliğinde indirilmiş sureler de vardır. Nas ve Felak sureleri böyledir. Bu surelerde ayet “De ki;” diye başlar. Ayetin devamında kulun Allah’a sığınışını dile getirir. Her iki surede de kulun Allah’a sığınışı muhteşem ifadelere bürünmüştür.

Nas suresi: “De ki: İnsanların Rabbine sığınırım. İnsanların yöneticisine, yönlendiricisine. İnsanların ilahına. Kıvrılıp kıvrılıp saklanan, sinip sinip gizlenen vesvesenin/o sinsi, o aldatıcı şeytanın şerrinden, İnsanların göğüslerine kuşkular kuruntular sokar o; Cinlerden de olur, insanlardan da.”

Nas suresi insanın içinde oluşan ve onu kuşku kuruntu ve tükenmişliğe iten seslere karşı duayla yoluyla Allah’a sığınmaya yöneltir.

Felak suresi de insana, Allah’ın yarattıklarının şerrinden Allah’a sığınmayı öğretir.

Felak suresi “De ki: Yarılan karanlıktan çıkan sabahın Rabbine Yarılışlardan fışkıran oluşun Rabbine sığınırım. Yarattıklarının şerrinden, çöktüğü zaman karanlığın/gelip çattığı zaman göz perdelenmesinin/tutulduğu zaman ayın/battığı zaman güneşin/taştığı zaman şehvetin/soktuğu zaman yılanın/ümit kırdığı zaman musibetin şerrinden. Düğümlere üfürüp tüküren üfürükçülerin şerrinden. Kıskandığı zaman hasetçinin şerrinden…”

Namazda Söylediklerimizin Hepsi Duadır

Namazda insanın dua yoluyla Allah’la buluşmasının şekle sokulmuş halidir. Namaz içerisinde tekbir, tesbih, zikir ve dua vardır. Bilmeyenler için bu kelimeler zor gelebilir. Ama basittir, kolay anlaşılır. Öğrenildiğinde insanın içini ısıtır. Duaların gücü ve etkileri namazda da belirgindir.

Namaza başlarken söylediğimiz “Allahuekber” sözü tekbir olarak ifade edilir ve Allah tektir/büyüktür anlamını taşır.

Tesbih, Allah’ı isim sıfatlarıyla anmaktır. Allah’ın isim sıfatları onun eksikliklerden arı olduğunu, yaratıcılığının kudret ve yüceliğini dile getirir. Sübhane Rabbiel Ala; Allah yüceliği sınırsız ve eksikliklerden arıdır. Sübhane Rabbiel Azim; Allah büyüklüğü sınırsız ve eksikliklerden arıdır. Sübhanallah; Allah eksikliklerden arıdır anlamını taşır.

Zikir Kur’an’ın isimlerindendir. Kur’an okumak aynı zamanda zikir yapmak demektir. Namazda ayakta dururken okunulan sure ve ayetler namazın zikirlerindendir.

Namazda otururken okuduklarımız duadır. Kur’an ayetleri değildir. Kulun yaratıcısına yakarışlarının Arapça şekil almış halidir. Kulun Allah’la olan bağlantısı kul açısından dua ile başlar. Namaz kulun Allah’la buluşmanın en güzel halidir. Kur’an la bize emredilmiş ve Sevgili Peygamberimiz (SAV) ile en güzel biçimde bize öğretilmiş yakarış biçimidir. Duaların gücü ve etkileri her zaman belirgindir.